Update cookies preferences

Milano ve Como: Tarih, Lezzet Ve Manzaralar

duomo katedrali

3 Şubat Cumartesi günü Sabiha Gökçen Havalimanı’na gidişimizle başlayan gezimiz, ucu bucağı olmayan bir maceranın ilk adımlarıydı. Ağır gezgin çantalarımızla başlayan süreç, daha havalimanına varışımızdan itibaren seyahat temposuna bizi sokmuştu. 14:00 uçuşuyla ayaklarımızı yerden kestik. İtalya saatiyle 15:00 gibi Milano’ya varmış olacaktık. Daha havadayken Apenin Dağları’nın büyüsü bizi sarmıştı. Kış ayı itibarıyla gittiğimiz için dağlar oldukça karlıydı; sıra sıra dizilen dağlar, uçağın penceresinden inanılmaz bir portre yansıtıyordu. Saat 15:00 gibi Milano Bergamo Havalimanı’na inişimizi yaptık. Uçaktan iner inmez, dört aydır Zoom üzerinden toplantılar yaparak yoğun ve kısıtlı imkanlarla hazırlandığımız gezinin varış noktasına gelmiştik. İçimizi tatlı bir heyecan ve mutluluk kaplamıştı. Uzun bir pasaport kontrol sırasına girdik. Sırtımızda ağır bir sırt çantası olduğundan, ayakta sıra beklemek bizi bir hayli yoruyordu. Sonunda pasaport kontrolünü geçtikten sonra hızlı bir şekilde havalimanından çıkıp İtalya topraklarına ayağımızı bastık. Şimdi Milano’yu keşfetmek için 3 günlük vaktimiz vardı.

Apenin Dağları Milano, Alp dağlarının uzantısıdır.

Havalimanından dışarı çıkar çıkmaz dışarıda bir sürü otobüs Milano merkeze götürmek için bizi bekliyordu. Fakat daha önce yaptığımız araştırmalardan dolayı yerel otobüs sonrasında tren kullanarak daha ucuza gideceğimizi biliyorduk. Bu güzergahı kullanarak önce yerel otobüse bindik. Sonrasında Bergamo Tren İstasyonu’na giderek Milano Centrale için ilk tren biletimizi aldık. İtalya’da tren hatları çok geniş; neredeyse her ilçeye, her şehre gidecek tren bulabilirsiniz. Akşam 7 suları gibiydi Milano Centrale’ye vardık. Daha önce benzerine rastlamadığımız bir istasyona varmıştık. İsviçre’den Roma’ya, Venedik’e çeşitli bölgelere giden trenler vardı.

Como Günlükleri

Hava kararmıştı. Konaklama için üç ay önceden belirlediğimiz Como’da bir yere gidecektik. Yanlış hatırlamıyorsam Como’ya en son tren gece saat 11 gibiydi. Biz de bunu fırsat bilip kendimizi Milano sokaklarında bulduk. Centrale’nin çıkışında büyük bir meydan vardı. Meydandan düz ilerleyerek büyük ana caddeye giriş yaptık ama girer girmez bizi büyük bir tedirginlik aldı. Çünkü sokaklarda çok sayıda Afrikalı göçmen vardı ve hiç güven vermiyorlardı. Caddedeki uzun bir yürüyüşün ardından bir AVM’ye uğradık ve ilk alışverişimizi yaptık. Ardından Centrale’ye geri döndük ve Como için biletlerimizi aldık. Gecenin ilerleyen saatlerinde Como’ya varmıştık.

Como’da özellikle akşam vakitlerinde sığınmacılar şehri işgal ediyor diyebiliriz. Neredeyse hiç İtalyan vatandaşı yoktu sokaklarda. Como Camerlata’ya indiğimizde aktarma yapacaktık ama tren istasyonu çok büyük ve karmaşıktı. İlk gördüğümüz kişiye yolu sorduk. O da muhtemelen Afrika’dan gelmiş bir kişiydi ve bize ilk cümlesi “This area is a criminal zone, do not spend time so much,” yani burası suç bölgesi, fazla vakit geçirmeyin oldu. Bunu duyduğumuz andan itibaren yüzümüz bembeyaz oldu. 🙂 Aktarma trenini de yaptıktan sonra kalacağımız yere gidene kadar inanılmaz bir şekilde hızlı adımlarla yürüdük. Sokaklar ıssız ve bomboştu, bu bizi bir hayli ürkütüyordu. Sonra kalacağımız odaya gittik, derin bir uyku çekip sabahın erken saatlerinde yeni bir güne başladık. Gezi planımız belliydi. Sabahın ilk saatlerinde bir önceki geceden marketten aldığımız yiyeceklerle günümüze başladık, sonrasında hazırlanıp İtalya seyahatinin ilk uzun gününe başlamış bulunduk.

Gelato’yu İlk Tadış

Konakladığımız yerden çıkıp Como sokaklarında yürümeye başladık. Bir önceki gece yaşadığımız tedirginlik yoktu, sokakta ilk defa İtalyan halkıyla haşır neşir olduk diyebilirim. Milano tren saatlerini kontrol ettikten sonra günümüzü çok öldürmeyecek şekilde Como Gölü’nün etrafında gezinmeye karar verdik. Gölün çevresinde ve ortasında bulunan köprüde manzaraya karşı birçok poz verdik. Gölü epeyce turladıktan sonra çevresindeki dükkanlara göz gezdirdik. Sonrasında Ömer’in uzun yıllardır dondurma ilgisi olduğunu öğrendim. Ömer, İtalyan gelato dondurma dükkanını görünce hemen beni o dükkana itekledi. Gelato hakkında uzun bir bilgilendirme Ömer’den aldım. Dondurmalarda hiçbir katkı maddesi kullanılmıyormuş; aklımda kalan en önemli bilgi bu olsa gerek. 🙂 Sonrasında hemen dükkana gidip denemeye koyulduk. Gerçekten övdüğü kadar vardı; benim de yediğim en iyi dondurmalardan biriydi. Sonrasında tekrar Milano’ya gitmek için tren istasyonuna yola koyulduk. Gezilecek yerler epey fazlaydı ve akşamında Melih arkadaşımızı yanımıza alacaktık. Çünkü Melih biletini bir gün sonraya alabilmişti.

Ünlü İtalyan Dondurması, Gelato

Milano İzleri

Milano’ya geldikten sonra hemen haritanın durumunu kontrol ederek ilk durağımız olacak olan Sforzesco Şatosu’nu ziyaret etmeye karar verdik. Şatonun kapılarına dayandığımızda tarih derslerinde anlatılan eski derebeylik sarayına vardığımızı an ve an hissettim. Şato devasa büyüklükteydi. Bahçesine girmeden güzel fotoğraflar çekindik ve şatoyu keşfetmek için bahçesine ilk adımımızı atmıştık. Şatonun genişliği, devasa uzunluğu bitmek bilmiyordu. İçine girince kapılar açıldıkça açılıyor, şatonun içinde farklı deryalara dalıyorduk.

Sforzesco Şatosu, Milano'daki Tarihi Şato

Bayağı bir gezdikten sonra şatoda büyük ve güzel bir müze vardı fakat biraz pahalıydı. Girip girmeme konusunda tereddüt ettikten sonra oradaki görevli pazar günü için ücretsiz olduğunu söyledi. Aslında her ayın ilk pazar günü müzelerin ücretsiz olduğu bilgisi vardı ama demek ki o sıra unutmuşuz. Sonra müzeye girerek farklı deryalara açıldık. Çok fazla sayıda eser vardı. Daha önce Rönesans hakkında birçok şey okumuştum ama canlı eserlere tanık olmak insanın içini ayrı bir şekilde büyülüyordu. Ama bir heykel gerçekten beni bayağı etkiledi. Hatta onunla fotoğraf çektirdim, aşağıya koyarım bu fotoğrafı. Bu heykel Hz. Meryem’in heykeliydi, çok gerçekçi duruyordu. İtalya’da beni etkileyen heykellerin başında gelebilir.

Son Akşam Yemeği Tablosu

Şatodan çıktıktan sonra saatimizi kontrol ettik; biraz karnımız acıkmıştı. Melih’in gelmesini bekliyorduk, yemeği birlikte yiyecektik. Melih’ten iniş yaptığı saate göre haber vermesi gerekiyordu. Bir türlü telefonuna ulaşamadık. Sonra akışına bırakarak birkaç bazilika, kilise ve opera binasını gezdiğimizi hatırlıyorum. Sante Maria delle Grazie kilisesinde Leonardo Da Vinci’nin son akşam yemeği tablosu vardı, onu görmeyi çok istiyorduk fakat gittiğimizde güvenlik rezervasyon yapmamız gerektiğini ayrıca iki ay boyunca da randevuların dolu olduğunu söylemişti. Sonrasında Duomo Katedrali’nin bulunduğu meydana geldik. Ama katedrale girmedik çünkü üçümüz birlikte girelim istiyorduk. Bundan dolayı bir sonraki güne bıraktık. Sonrasında İtalya’nın en eskisi olan AVM’yi turladıktan sonra Melih’e ulaştık, onu almaya Centrale’ye geri döndük. Artık vakit ilerlemiş, hava kararmıştı. İtalya’nın olmazsa olmaz lezzetini tatmak istiyorduk. Bir pizzacı bularak yemek yemeye koyulduk. Sonrasında Milano Centrale’den Como’da kaldığımız yere yola koyulduk.

Trende çok keyifli bir sohbet ettiğimizi hatırlıyorum. Aslında her tren sohbetinde çok keyifli sohbetler yapıyorduk ve yurt dışında olmanın etkisiyle normalde Türkiye’de rahat konuşamayacağımız birçok konuyu sesli bir şekilde rahat rahat konuşabiliyorduk. Ve Como’daki mekanımıza geri döndük. Ben güzel bir çay demledim, beraber oturduk çayımızı içtik, yiyeceklerimizi yedik ve bir sonraki günün planını hazırlayarak uyumaya koyulduk. Bu masada çok eğlenceli bir videomuz var, onu belki Instagram hesabımızdan paylaşırız. 🙂

San Siro

Güzel bir uykudan sonra erkenden kalktık. İlk durağımız futbolun kalbinin attığı stadyumlardan olan San Siro’ydu. Milan ve Inter gibi iki dev kulübün stadyumu. Tren yolculuğumuz sonrasında metroyla o dev stadyuma geldik. Aslında bu Melih’in hayaliydi çünkü kendisi fanatik bir Milan taraftarı. Stadın çevresinde çok güzel fotoğraflar çektik. İçine girmek pahalıydı, bu yüzden girmekten vazgeçtik. Ama stadın başka bir tarafında hem Inter’in hem Milan’ın formaları ve ürünlerinin satıldığı bir mağaza vardı, onu gezdik ve stadyumdan ayrıldık.

San Siro, Milan ve İnterin ortak stadyumu diğer bir adıyla Giuseppe Meazza

Duomo Katedrali

Dün sadece göz attığımız Duomo Katedrali’nin şimdi içini ve terasını doyasıya yaşama vaktiydi. Duomo Katedrali’ne vardık, biletlerimizi aldık. Sonrasında terasa giden merdivene doğru yola koyulduk. Merdivenleri çıktıkça katedral bizi daha da büyülüyordu. Katedralin yükselen her kulesinde birçok heykel vardı ve katedralin en üst katına yaklaşıyorduk. En üst kata çıkmadan bir önceki katta fotoğraf molası verdik ve birçok turistle sohbet ettik. Sonrasında katedralin zirvesine ulaştık, inanılmaz bir seyir gösterisi vardı. Sonrasında güzel bir noktaya oturduk. Ardından Türk usulü WhatsApp’tan arkadaşlarımızı ve ailelerimizi aradık, çok keyifli dakikalar geçirdik. Az önce de dediğim gibi yabancı ülkede olunca çok rahat bir şekilde bazı şeyleri sesli konuşuyorduk ama etrafımızda çok Türk vardı ve seyahat boyunca birçok pot kırdık maalesef. 🙂 Evet, bir süre boyunca katedralin tepesinde oturduktan sonra kilisenin içini de göz atarak katedralden ayrıldık.

Duomo Katedralinin çatısı, Milano

Sonrasında Galleria Vittorio Emanuele II AVM’sini turladıktan sonra oradaki bir pizzacıya girerek karnımızı doyurduk. Aklımızda İsviçre’nin Chiasso kasabasına da gitmek vardı, Como’ya çok yakındı. Gelmişken bir ülke daha görelim diyorduk. Ama pizzacıdan çıktıktan sonra Milano sokaklarında rotasız dolaşmaya başladık ve bir anda kendimizi Milano’nun Navigli bölgesinde bulduk. Aslında bu yeri biliyorduk ama haritada biraz uzak gelmişti. Şimdi ise caddeyi ikiye ayıran gölün etrafında ışıklı caddelerde yürüyorduk. Birçok dükkan vardı. Bu dükkanlar İtalyanların aperitivo kültürünü deneyimlemek için de harika fırsatlar sunuyordu. 10-15 Euro gibi fiyatlarla içecek + atıştırmalık tabağı alarak akşam yemeğinden önce bir şeyler atıştırabilirsiniz.

Galleria Vittorio Emanuele II, İtalyanın ilk AVM'si

Kısa İsviçre Macerası

Navigli bölgesini gezdikten sonra İsviçre’ye gidip gitmeme konusunda bir kararsızlık yaşadık, sonrasında ani bir karar alarak İsviçre’nin Chiasso kasabasına gitmeye karar verdik. Saat 9 gibi Chiasso’daydık, sokaklar bomboştu ama kendimizi çok güvende hissettik. Sokaklarda hiçbir sığınmacı yoktu ve kasaba olmasına rağmen ışıklandırma çok iyiydi. Caddelerdeki keşfi tamamladıktan sonra kısa İsviçre macerasını bitirip Como’ya döndük. Bir sonraki gün gerçekleştireceğimiz Venedik yolculuğu hakkında kısa bir değerlendirme yapıp yatağımıza geçtik. Artık 10 günlük İtalya rüyasının ilk etabı tamamlanmıştı. Sabahın erken saatlerinde Venedik yoluna koyulmuştuk. Buraya kadar okuyarak geldiyseniz şükranlarımı iletiyorum. Venedik yazısında görüşmek üzere…

Buraya tıklayarak Milano Gezi Rehberimizi okuyabilirsiniz.

2 Yorumlar

  1. Recep says:

    Hayatımda okuduğum the best seyahat yazısıydı kaleminize sağlık seyyah kardeşim

    1. Melih Kağan says:

      Teşekkür ederiz

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir