Update cookies preferences

Londra: Gizemli Sokaklarda Bir Keşif Yolculuğu

Bir dil kursu vesilesiyle gittiğim Londra’yı iki haftada gezemeyeceğimi, hatta gitmeyi planladığım birçok yere dahi gitmeye fırsat bulamayacağımı hiç düşünmemiştim. Londra, gerçekten dopdolu bir şehir; her yerden bir şey çıkıyor. Tabii, alışık olduğumuzun da çok dışında bir şehir. Sokakta öylesine yürürken bile gezmiş kadar oluyorsunuz ve ilginç şeylerle karşılaşıyorsunuz.

Londra Tilkisi

Mesela, bu gece yürürken karşılaştığımız tilkilerden biri. Ama bunun gibi bir sürü var. Evet, Londra’da bizdeki sokak köpekleri gibi sokak tilkileri görmek gayet doğal. Bunun sebeplerinden biri de Londra’nın yemyeşil bir şehir olması. Zira parkların sayısı o kadar çok ve o kadar büyükler ki, sanki şehrin içine parklar yapılmış değil de parkların içine şehir kurulmuş gibi duruyor. Bir ara parkın içinde talim yapan askerlere bile denk geldik. Hatta, her ne kadar tilkiler gibi şehre inmeseler de bu parklarda geyik görme şansınız da yüksek; biz göremedik ama. Onun dışında sincap, ördek ve güvercinler de insanlara çok alışık. Direkt elinizden verdiğiniz şeyleri yiyebiliyorlar.

Londra’da gezmek

Her gün sabah derslerden önce gezmeye gidiyordum ben. İlk gün Londra deyince hepimizin aklına gelen Big Ben’in de içinde bulunduğu Westminster bölgesine gittim. Ama gidince öğrendim ki o çan kulesinin ismi değilmiş Big Ben, kulenin içindeki 13.5 tonluk dev çanın ismiymiş. Kulenin ismi ise Elizabeth Kulesi. Yapımı 1843 tarihine uzanan bu kule dünyanın en uzun saat kulelerinden biri. Ve parçası olduğu Westminster Sarayı ise Birleşik Krallık Parlamento Binası. Hemen Thames Nehri’nin kıyısında uzanıyor bu kompleks. Westminster Kilisesi, London Eye, Trafalgar Meydanı, Buckingham Sarayı, Tower Bridge, St Paul Katedrali ve Hyde Park ise bu bölgede gezilecek yerlerden bazıları. Tabi bütün bu saydığım yerlere yürürken sokak aralarında sizi karşılayacak çok şey var. O yüzden sağınıza solunuza iyi bakın derim.

Londra köprüsü

Ben iki hafta boyunca nereye gidersem gideyim burada tube yada underground denilen metro dışında bir şey kullanmadım. Dünyanın ilk metrosuna(1863) ev sahipliği yapan Londra’nın (İkincisi ise İstanbul’da) her yeri metro ağıyla dolu. Tüm şehri bir örümcek ağı gibi sarmış metroyla nereye isterseniz gidebiliyorsunuz. Yani gitmek istediğiniz konuma en yakın metro istasyonu genellikle 10-15 dakika uzaklıkta oluyor. Biz sadece bir kere öylesine sırf binmiş olmak için o meşhur iki katlı kırmızı otobüslere bindik o kadar.

Sanat

Yine gidilmesi gereken yerlerden biri de Londra Doğa Tarihi Müzesi. Aslında görseniz size de büyük ihtimalle çok tanıdık gelecek, benimde nerede gördüğümü hatırlamasam da önceden gördüğüm o meşhur mavi balina iskeletinin olduğu yer burası. Bunun dışında müzede hayvanlara, bitkilere, minerallere, madenlere, uzaya kısacası doğayla ilgili her şeye dair her şey var diyebilirim. Gez gez bitmiyor zaten. En sonunda sıkılıp hızlıca kalan yerlere bi’ göz atıyorsun. Bu sebeple eğer vaktiniz varsa müzeye iki gününüzü verip yavaş yavaş gezmenizi öneririm. Zaten girişi ücretsiz. Sadece bu müzenin değil, Londra’da birçok müzenin girişi ücretsiz aslında. Bunlardan biri de meşhur The British Museum. İnternette İngiltere dışında her ülkenin tarihini barındıran müze diye duymuş olabilirsiniz hakkında. Yani biraz öyle tabi. İngiltere’nin tarihi çok çok eskilere dayanmadığı ve medeniyet namına pek de bir şeye sahip olmadıklarından olacak

Londra Doğa Tarihi Müzesi

Derken İsrâiloğulları’nı denizin öteki yakasına geçirdik. Firavun ve ordusu da haksız yere onlara saldırmak üzere peşlerine düşmüştü. Sonunda Firavun boğulmak üzereyken şöyle dedi: “Elhak inandım ki, İsrâiloğulları’nın iman ettiğinden başka tanrı yokmuş! Ben de artık kendini O’na teslim edenlerden biriyim. Şimdi mi? Hâlbuki daha önce hep başkaldırmış ve bozguncular arasında yer almıştın. İşte bugün senin cesedini kurtaracağız ki, senden sonra gelenler için bir ibret olsun! İnsanların pek çoğu gösterdiğimiz delillerin bilincinde değildirler. Andolsun biz İsrâiloğulları’nı seçkin bir yere yerleştirdik ve onları güzel nimetlerle rızıklandırdık. Kendilerine ilim gelinceye kadar da ayrılığa düşmediler. Ayrılığa düştükleri konularda Rabbin kıyamet günü aralarında hükmünü elbette verecektir. (Yûnus Suresi 90-93) Evet, Kızıldeniz’de bulunan Firavunun cesedi de buradaymış.

 Firavun Mezarı

Bu arada müzelere giriş ücretsiz dedim ama girmeden önce rezervasyon yaptırmak zorunlu, unutmayın.Bunlar dışında The Sherlock Holmes Museum, The Harry Potter Shop at Platform 9 ¾, Highgate Mezarlığı, Greenwich çizgisi ve Kew Gardens’da gidip de beğendiğim yerlerdendi. Harry Potter stüdyosuna giremedik yalnız. Zira biletleri kişi başı 53 sterlinden başlıyordu :/

İngiliz Lezzetleri

Açık konuşayım çok bi’ zenginliği yok İngiliz mutfağının. Ben yerel bir İngiliz yurdunda kaldığım için yemeklerini yakından tanıma fırsatım da oldu. Genelde İngiliz yemekleri yiyorduk üç öğün. Başlıca yediğim şeyler: pie and mash, fish fingers, chips and beans ve British pie. Başka buraya has bir şey yemedim herhalde. Tabi domuz eti falan kullanıldığı için benim yiyemediğim şeylerde olmuştu.

Chips and beans bildiğiniz patates kızartması ve kuru fasulye bu arada. Kahvaltıda yiyorlar normalde. Ama fasulyenin içine ketçap katıyorlar, ben pek beğenemedim açıkçası. Diğerleri ise yenir yani. Ama öyle çok ahım şahım bir şey beklemeyin. Turta baya iyiydi ama.

Alışveriş

Portobello Road Market denilen bir ikinci el pazarı var. Özellikle sabah erken saatlerde giderseniz güzel şeyler bulabilirsiniz. Şehrin en meşhur ikinci el pazarı ki burada insanlar ikinci el çok şey alıp satıyor. Hayatın pahalılığından olsa gerek genelde kıyafetlerini hep buradan alıyorlar mesela. Dünyanın en pahalı şehirlerinden biri Londra sonuçta. Ama gitmeden açılış saatlerini kontrol edin, değişebiliyor.

Covent Garden ise yine hem güzel hem de ucuz şeyler bulabileceğiniz alışveriş mekânları, kafeler ve kültürel destinasyonların da bulunduğu oldukça hareketli bir bölge. Meşhur Chinetown’da buralarda bir yerlerde.

Ve Avrupa’nın en büyük ve en yoğun alışveriş caddesi olan Oxford Street. Burada birçok ünlü moda markasının da mağazasının bulunduğu yüzlerce mağaza var. Ucuzluk konusunda diğer iki yerle aynı şeyleri söyleyemeyeceğim tabi.

Birkaç Not

Londra’da dışarıda namaz konusunda çok sıkıntı yaşamazsınız genelde. Zira yakında bir yerlerde cami yahut mescit bulmak mümkün. Edgware Road’da burada Müslümanların en çok yaşadığı yerlerden biri.
Londra’nın kitapçılarını ve özellikle sahaflarını gezmenizi tavsiye ederim. Sahaflarda güzel İngiliz klasiklerinin eski nüshalarını bulmak mümkün.
Bu şehrin insanları genelde kibar (en azından dışarıdan bakınca öyle) olsalar da metro gibi kalabalık yerlerde bir an durup yahut yavaşlayıp insan akışını engellerseniz çok değişiyorlar. Denemenizi tavsiye etmem:)
Londra sokaklarında bisiklet sürmenizi de tavsiye ederim. Neredeyse hiç yokuş olmayan bu şehirde bisikletle gezmekte çok keyifli oluyor. Birçok yerde Santander ya da Lime markalarının kiralama noktalarını bulabilirsiniz.

Londra benim için gittiğim en değişik, en farklı ve en yeşil şehirlerden biriydi. Hepsini gezemesem de gezdiğim kadarıyla çok şey gördüm. Bir kez daha gitme şansım olsa hiç durmam, gezmeye kalığım yerden devam ederim yani.

Londra Yeşillik

Buraya tıklayarak Budva Anı Yazımızı okuyabilirsiniz.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir