Châtelaillon… Erasmus için gittim Fransa’ya. Tercih listemizi oluştururken La Rochelle’nin, bizim Rumeli Hisarı’nı andıran kalelerin yükseldiği, şehrin etrafına kurulu bir limanın tatlı fotoğraflarını görmüştüm. Ve sırf bu yüzden tercih listemde üçüncü sırada olmasına rağmen en çok onu istedim içimden. Tercihler açıklanıp Fransa La Rochelle’e gideceğimi öğrendiğimde evde mutluluk naralarıyla zıplaya zıplaya anneme anlattığım an dün gibi aklımda. O gün öyle evin içinde zıplarken hikâyenin beni nereye götüreceğinden bihaberdim tabi. Châtelaillon-Plage…

La Rochelle’nin Şirin Komünü: Châtelaillon-Plage’deki Yeni Evim
Sıra ev tutma işine gelince ucuz olsun diye homestay (aile yanında konaklama) opsiyonlarına yöneldim. Estetik bir anlayışla düzenlendiği belli olan çok güzel bir ev çıktı karşıma. Şartları da benim için oldukça uygundu. Ortalama kiraların 500 – 600 euro olduğu bir şehirdi La Rochelle, ben ise 400 euroya hem de her şey içinde çıkıyordum işin içinden. Ev La Rochelle’ye bağlı bir komün olan Châtelaillon-Plage’deydi. Haritadan şehir merkezine 10 km uzakta gözüküyordu. Ev ve arabayla 12, toplu taşımayla da 20 – 25 dakikada gidebiliyorduk. Bu arada konaklama arayışlarımı okulumun anlaşmalı olduğu “Studapart” adlı site üzerinden gerçekleştirdim.
Ben fazlasıyla memnum kaldım. Duyduğuma göre de Fransa’da başka şehirlerde de kullanılıyor. Okulumla anlaşmalı olması benim için iyi bir güvenceydi. Çünkü okulla hallediyorsun tüm gidiş sürecini ve hiç bilmediğin bir ülkede bir ev arıyor olmak çok büyük bir endişe kaynağı. Studapart bunu benim için güzel bir şekilde karşıladı. Ev sahibiyle mesajlaşabildiğin, ödeme, sigorta gibi bazı konularda da oldukça güvenli ve konforlu bir uygulamaydı. Keyifle öneririm yani :). Her neyse işte bu şirin ilçeyle ilk kontağı böyle kurduk.

Kaybolan Deniz
Açıkçası beni bu kadar güzel bir yerin beklediğini bilmiyordum. Sahile yakın olduğunu, beyaz beyaz evlerin olduğunu, sahilini falan internetten görmüştüm ama bunlar birkaç kareden başka bir şey sunmuyor o yerle alakalı. Çok güzel evleri vardı Châtelaillon’un, bakınca insanda hayranlık uyandıran. Zengin bir muhitmiş meğer, ben sahile kitap okumaya giderken sörf yapan bir sürü insan görürdüm. Sahil, deniz, kum ve güneş… Günün batımıyla inanılmaz tamamlanırdı hepsi. Hala ara sıra zihnimde beliren çok güzel gün batımı kareleri vardır Châtelaillon’un.

İlk gittiğimde, ki eylülde gittim ben, her gün gün batımında sahile gider, biraz cesaretimi toplayabilirsem suya girerdim. Ordu’nun yüksek bir ilçesinde büyüdüm ben, deniz ne bilmeyiz yani. Orada tattım. Bir de bir gün yine evden kitabımı, mataramı, havlumu aldım koydum çantaya sahile gidiyorum , ki kaldığım ev yaklaşık 5- 6 dakika yürüme mesafesindeydi. Her neyse bir baktım ki deniz yok. İlk defa görüyorum hayatımda böyle bir şey. Şok olmuştum. Meğer gelgit olayı çok olurmuş orada, deniz kıyıdan 50 belki 100 metre -hiç iyi değilimdir bu hesaplamalarda- çekilmişti. Enfes bir gün batımı eşliğinde denizin çekildiği yere kadar ayağım çamura deniz kabuklarına basa basa gitmiştim. Unutulmayacak bir andı benim için.
Mr. Dinh ve Kedisi Otisso
Küçük bir yerdi Châtelaillon–Plage. Bahsettiğim gibi çok güzel evleri, sokakları, ve sahili olan bir yerdi ama benim için en güzel yanını şimdi tarif etmem gerekecek: Şimdi buraya geldin, şehrin merkezinde önünde araba galerilerindeki bu havalı kırmızı gorillerin bulunduğu güzel eski bir bina var, işte orası belediye binası. Oradan yaklaşık 5-10 dakika hiç ayrılmadan dümdüz yürüyünce hemen köşedeki geniş bahçeli iki kat görünümlü mavi çatılı o ev Châtelaillon’un en güzel yeri. Mr. Dinh ve kedisi Otisso orada yaşıyorlar. Bir 6- 7 ay önce gelseydiniz çatı katında da beni bulurdunuz. Mr.Dinh 76 yaşında ama 20 yaşındaki benden çok daha genç, enerjik, canlı ve eğlenceliydi. Hayatıma da çok dokundu. Hikayesi bende kalsın ama giderseniz bir kapısını çalın.

Châtelaillon’un Lezzetleri
Châtelaillon’la alakalı bahsetmek istediğim son şey lezzetleri. Ev sahibim indiğim ilk gün bana kebab almıştı. Meğer çok sever haftada bir falan yermiş mutlaka. Şehrin meydanında Casino’nun yanında çok güzel bir kebabçı var, bir tanedir zaten kime sorsanız gösterir. Le Petit Creux adı. Orada yediğim tatlılardan birisi ise çok fena… Flan Nature… çok lezzetli bir tatlı. Cheesecake görünümlü, benziyor ama bambaşka bir şey. Kilisenin karşısında bir cadde var oradaki ilk fırından alıyorsunuz. 2 euro mu 3 euro mu öyle bir şey, mutlaka yenmeli. Ve tabi ki “French Baguette”. Olmazsa olmaz bence, fırına gidip şov yapmaya gerek yok. Carrefour’dan misler gibi alır yersin, ama iki türlüsü vardır onun dandik olanı değil böyle ekmek gibi ekmek olan var. Üstünde çizgileri belirgindir siyah kağıda sarılı, onu da bi ye.

Châtelaillon tamamen tesadüfen yani bilmeden gittiğim ve dört ay boyunca da yaşadığım bir yerdi. Benim için yeri zaten özel ama bence güzel bir havada imkan varsa mutlaka o sahile gidilmeli o gün batırılmalı.