Update cookies preferences

İlk Yurtdışı Deneyimim: Barselona Gezisi

Barselona

İlk defa yurt dışına çıkacak bir insan olarak seçtiğim ülke konusunda çok şanslıydım. İspanya hem tarihin hem modernitenin hem de multikültürel topluluğun hepsini başarılı bir şekilde bir arada barındıran bir ülkeydi. Yol arkadaşım berfinle çıktığımız bu yolda ilk durağımız Barselona oldu. Uçaktan ilk iniş anımda çok korkmuştum. Hayatımda ilk defa farklı dilde ve kültürdeki insanların olduğu bir toprağa ayak basmıştım. Beni en çok korkutan kimsenin Türkçe bilmemesiydi.

Barselona havalimanı çok büyüktü ve elimizde ulaşım uygulaması olmasına rağmen görevlilere yolu sormamız gerekiyordu. Havalimanı A ve B kısımlarından oluşuyordu ve aldığımız uçuş biletinin hangisinde ineceğini baştan öğrenmemiz yol rotasını oluşturmak adına avantajlı oldu. Başta ben gerildiğim için Berfin insanlara konumu gösterip nasıl gideceğimizi sordu. Onun kendinden emin olması ve sanki Türkiye’deymiş gibi rahatça sorular sorması beni oldukça rahatlattı. Daha sonra havalimanın oradaki metro ile otelimize ulaştık.

Barselona’nın çok gelişmiş bir metro ağına sahip olduğunu söyleyebilirim. Bu sebeple ulaşımda çoğunlukla metroları tercih ettik. Otelimiz çok merkezi bir yerdeydi. Metrodan indiğimiz gibi otele gittik ve valizlerimizi otele bıraktık. Barselona’nın olumsuz yönlerinden biri her gittiğimiz otelde vergi almalarıydı. İspanya’daki diğer şehirlerde böyle bir şeyle karşılaşmamıştık.

Barselona’nın meşhur diyebileceğimiz yemekleri genellikle deniz mahsulleri içeriyordu. İkimiz de deniz ürünlerine karşı ilgi duymadığımız için yemek konusunda genel olarak makarna veya pizza tercih ettik. Yeni tatlar keşfetmeyi hiç sevmeyen biri için bu durum beni rahatsız etmedi diyebilirim. Yemek fiyatları genel olarak ortalamaydı, 10-15 Euro bandında değişiyordu.  Tatları konusunda o kadar büyülendiğim bir şey olmadı, Türkiye ile hemen hemen aynı lezzetlere sahipti.  

Barselona Sokaklarında Moda

Barselona sokaklarında gezerken şehirdeki insanların kıyafetleri dikkatimi fazlasıyla çekti. Gencinden yaşlısına herkes çok modern, temiz ve güncel modaya uygun kıyafetler giyiniyorlardı. Bir moda tutkunu olarak Barselona da yaşayan insanlara çok özendim diyebilirim. Birçok ünlü markanın buradan çıktığını düşünürsek çok da şaşırmamalı aslında.

Attığımız her adımda karşımıza devasa ve çeşit çeşit mağazaların çıkması çok heyecan vericiydi. Barselona’nın tarihi yapılarıyla bütünleşmiş mağazalarını gezmek bana ayrı bir keyif verdi. Ne yazık ki yanımda şehri keşfetmek için sabırsızlanan bir gezgin olduğu için yeterince mağazalara vakit ayıramadım.

Barselona ve Moda

Sagrada Famillia

Barselona’ya bilet aldıktan sonra görmek için en çok sabırsızlandığımız yapı Sagrada Familliaydı. Şehre geldikten sonra ikinci günü gitmeyi planladığımız kiliseye dayanamayıp ilk günün gecesinde gittik. Otelden yürüyerek çıktığımız yolda o görkemli yapı birkaç sokak öteden bile bizlere kendini göstermeye başlamıştı.  Gidip gören insanların anlatmakla bitiremediği dillere destan kilise tüm ihtişamıyla karşımızdaydı. Gaudinin inşa ettiği bu kilisenin hala neden bitirilemediğini çok daha iyi anlamıştım.

La Sagrada Familia her detayıyla büyüleyici ve anlaması güç bir mimariye sahipti. Akşam vakti olduğu için sadece kiliseyi dışardan izledik daha sonra otelimize geçtik. Ertesi gün önceden aldığımız biletler sayesinde sıra beklemeden direk kilisenin içine girdik. Kilisenin içi dışına kıyasla o kadar büyüleyici değildi. Diğer kiliselere benzer bir düzen vardı. Ancak tavanlardaki büyük ustalıkla yapılmış işlemeler ve camlardaki renkli ışıklandırmalar göz kamaştırıcıydı.

La Sagrada Familia
Barsleona

Tanıdık hisler

Barselona da tarihi yerleri gezmek için şehrin sokaklarında gezinmek yeterliydi aslında. Yürüdüğümüz sokaklarda Gaudi’nin birçok mimari eserleri bulunuyordu. Örneğin Casa Batllo kaldığımız otelin birkaç adım mesafe ötesindeydi ve biz bunu rastgele yolda yürürken fark etmiştik. Barselona da gezinirken tanıdık bir yerleri geziyormuş gibiydim.

Şehrin ruhu, farklı kültürdeki insanların varlığı hem turistik hem metropol olmasıyla İstanbul’u hatırlatmıştı bu şehir bana. Yolda yürürken birçok Türkçe konuşmalara şahit oluyordum bu da yalnız olmadığımı hissettiriyordu. Özellikle Arda Turan bankının olduğu yerde bir sürü Türk ile tanışmıştık. Barselona da kaybolduğumu bilsem ilk orayı bulmaya çalışırdım sanırım. Türk dayanışmasını gönülden hissedebildiğim bir yer oldu benim için.  

Arda Turan
Barselona Kilisesi

Havalimanı, konaklama yeri değildir

Barselona’dan Granada ’ya gideceğimiz gün uçağımız sabah çok erken bir saatte olduğu için bir daha otele para vermeyip havalimanında geceleyelim dedik. Gece saatlerinde gittiğimiz havalimanında hayatımda hiç karşılaşmadığım manzaralara şahit oldum. Havalimanın bir bölümünde evsiz insanlar kendilerine yer tahsis etmişti, hatta çadırı olan insanlar bile vardı. Saatin geç olmasından kaynaklı havalimanı bir hayli boş ve ıssızdı.

Evsiz insanlar dışında çok nadir insan vardı. Aşırı derecede güvensiz hissettim. Oradan uzaklaşıp koltukların olduğu yere geçtik. İkimizin de gerçekten çok uykusu vardı. Berfin’in sadece sırt çantası olduğu için kafasını çantasına koyduğu gibi horul horul uyumaya başladı. Benim için durum biraz(!) farklıydı. Gecem yeni başlıyordu.

Öncelikle bir valizim bir de sırt çantam olduğu için çalınma riskine karşı sürekli onları kontrol ediyordum. Bir yanımda Pakistanlı bir beyefendi, karşımda da onun tanıdıkları olduğunu varsaydığım üç kişi daha vardı. Farklı kültürlere sahip olduğumuzu biliyordum fakat ortak değerlerimiz olduğuna inanmak istedim.

Ne yazık ki öyle olmadı. Beyefendiler ayakkabılarını çıkarıp çıplak ayaklarıyla her yere uzandılar. Hepsinin erkek olması zaten güvensiz hissetmeme neden olurken, bu tarz hareketlerde bulunmaları gecemi mahvetti diyebilirim. Sürekli uyumaya çalıştım ama iki dakika dalsam korkudan gözümü açıp ortamı kontrol ediyordum. Uçağa biniş saatimiz gelene kadar çekilmez anlar yaşadım. Hayatımda yaşadığım en kötü deneyimlerden biriydi. Granada uçağına bindiğim an gözümü kapadım ve normalde en ufak seste uyuyamayan ben uçağın iniş anına kadar deliksiz bir şekilde uydum. 

Cómo estás, Teşekkür ederim?

İspanyolca dilini sadece dizilerden değil de canlı bir şekilde duymak bambaşka bir deneyimdi benim için. Senfonik yapısındaki cümleleriyle sanki şarkı söylüyorlarmış hissi veriyordu. Çok lazımmış gibi bende oradaki insanlara İngilizce teşekkür etmek yerine onların dilinde teşekkür ederim anlamına geldiğini düşündüğüm cómo estás (nasılsın demekmiş) kelimesini kullanayım dedim.

Ne var ki bu kelimenin teşekkür ederim anlamına gelmediğini İspanya’dan gideceğimiz son gece çok kıymetli arkadaşım(!) Berfin’in söylemesiyle fark ettim.  Karşılaştığım tüm İspanyol halkına cómo estás dediğimde anlamsız bakışlarla bana baktıklarının nedenini oldukça tatsız bir deneyimle anlamış oldum. Bu utancı atlatmam birkaç günümü aldı. Buradan tüm İspanyol halkına özürlerimi iletiyorum. Lütfen beni hatırlamayın, çünkü geri geleceğim.

Barselona Katedrali: La Sagrada Familia

Buraya tıklayarak İsfahan Anı Yazımızı okuyabilirsiniz.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir